Son yazı.



Dedim ya önce elimin çizgileri ;
Sonrada ellerimi sileceğim..
Değişemiyor hiçbirşey.
Nereye gidersem gideyim yapamıyorum.
Kaçmakla geçiyor hayatım.
Bir o şehir ; bir bu şehir.
Anlık kararlarım ;
Plansızlığım
Düzensizliğim.,
Uykularım.
Herşey yolunda ! yazamıyor ellerim.
Bir şehirden ne için kaçıyorsam ;
Başka bir şehirde beni buluyor kaçışlarım.
Önce uykum kaçıyor,
Sonra insanlar.
Sonra aklım..
Düşünürsem uyuyamıyorum ;
Düşünmeden duramıyorum.
Aklımın içinde gezinen sesler ;
Karabasanlarım..
Bugün okudum.
Bütün yazdıklarımı..
Ne değişiyor benim hayatımda ?
Neler değişiyor ?
Cümleler farklı elbet ; ama anlatılan hep aynı.
Yeniden yarattığım dünyalarım ; su içmeyi unutuan bedenimin halüsinasyonları sanki.
Hiç varolmamışlar gibi.
Anlatmak istemiyorum.

Ama ben ;
O resim benim memleketim.
O deniz benim mayam.
O yeşil hamurum.
Ben balıkçı çocuk
Ben küçük kaptan
Ben kara böcek
Ben minüs oğlan
Ben ne zaman nerde olacağı belli olmayan

Vazgeçemiyorum.

...

Bugüne kadar beni okuyan herkese ; benimle paylaştıkları herşey için teşekkür ediyorum.Yeni yılınızı kutluyor ve nice mutlu yıllar diliyorum.

Hoşçakalın

...




~ 29 Aralık 2009 Salı

Ayna




Neden bu kadar inatçıyım bu gece anlamıyorum.Başım dönüyor,dizlerim kırılıyor dışarının soğuğundan.Hani gözlerim kapanmaya yaklaştıkça ben zorla açmaya çalışıyorum.Çünkü görmem gerekiyor.Hiç görmediğim yüzü görmem ve kim olduğunu anlamam gerekiyor.Oturduğum yer hiç rahat değil;ama şekliyle oynamıyorum dizlerimin inadına.Acıyorlar delicesine.Yakarışlarına kapatıyorum kulaklarımı;acımaları gerekiyor.

Geldim geleli ilk defa sabahı buluyorum uykuyu beklerken.Haliyle ilk defa sabah ezanını,günün seslerini ve kuşları işitiyorum.Küçük kanatlar çırpıldıkça büyük köprüler yıkılıyor.Un ufak oluyor herşey...

Kuşlar üzgün haliyle.Bir elektrik direğinin üstüne konup vazgeçiyorlar kanat çırpmaktan.Öyle ya her çırpılan kanat önce bağları çözüyor sonrada gururun köprüsüne getiriyor sırayı.Penceremin kenarına gelip ; En kötüsü ne biliyormusun ? diyor içlerinden ufak olanı.Hafifçe başımı eğip kendi sorusuna yanıt vermesini istiyorum.

...
''Bağların çözüldüğü yerde gurur köprüsü yıkılmazsa;eğilemessin bağcıklarına.'' diyor minik.
Miniğin bu sözleri güldürüyor beni. Haklısın diyorum.
Haklısın ama;onu nasıl yıkayım ?
''Ama'lar duvarlardan aynaları kaldırır ; boş duvarlar güzelliği gözlerinden.''
...

Okadar güzel konuşuyorki penceremin önünde;suskunluğunun örtüsüne bürünüp,taşıdığı desenlerin zarifliğinde kaybolmak istiyorum.Bir süreliğine yok olmak.Unutmak.Neden bu kadar inatçıyım anlamıyorum.Zerafet bana aynaları söyledikçe ben ona yok olmak diyorum.Önce avucumun içindeki çizgiler,sonra avuçlarımı silmek bir silgiyle.Karışıyorum kendime.Alacalı renklere bulanıyoruz kendimle.

Sanırım gözlerimiz küsene kadar birbirlerine ;
Burada oturmalı böylece …

Rengarenk halimizle anlamsız adımlar atmalı,kuşlarda eşlik etmeli,aynalar eksik etmeli,tahta bir taburede,koyuca bir yeşille;duvarları boyalı,ahşap doğramalı,soluk renkleri olmalı,canlı mumları yanmalı,cılız ışıkları,seksenleri çalmalı , biraz gri ; dumanlı , herşeyden çok anlamlı , senden güzel kokmalı , etraf tütün kokmalı,kışın piposu tütmeli,aroma esir almalı,biraz başım dönmeli,bira ucuz olmalı,ah sana ne demeli,yanımda biri olmalı,böyle bir yer bulmayı,istiyorum bilirsin;sonrada uyumayı,uyku tutmazsa eğer;o gece yok olmayı..

Aynaları ...



~ 15 Aralık 2009 Salı

Sütlü Günaydın




Günaydın insanlar :)

Arada sırada sabahlarıda yazmak gerekiyor.Mesela bir kahvaltıyı anlatmak geliyor içimden.Zengin bir menüden sözetmek istiyorum.Enerji ; protein ; karbonhidrat!Sütten sözediyorum.Hani kaynatırsın kaymak olur ya ; ondan işte.Yanında biraz çikolata hayal edin.Gayet güzel ve iştah açıcı bir menüye benziyor ışıksız salonumda kör gardiyan dinleyerek tükettiğim.Yanında spor haberlerini takip ediyorum ; birazda ekonomi haberleri.

Bomboş bir salı günü ; üniversitenin bana lütfu olan fazladan bir tatil bekliyor beni.Sütten ağzım yanmasada pek sevdiğim söylenemez ; ama tek başına olunca insanın kalkıp kahvaltılıkları çıkarası gelmiyor dolaptan.Çıkıp ekmek almaya üşeniyor.Bunun yerine kısa , basit ve besleyici olanı tercih ediyor.Aslında sütle olan hikayesi eskiye dayanıyor bu adamın.İlginç anıları var kendisiyle.Mesela doğduktan sonra sadece 1,5 ay tercih ediyor süt içmeyi.Henüz 2 aylık bir bebekken şaraba vuruyor falan :)Şarap kısmını geçersek işin aslı sütten nefret ediyor.Çikolatadanda haz almıyor pek.Ama uyuşukluğun ona yaptırdıklarına bakınca da şaşırıp kalmıyor değil.

Dışarıya çıkmadan evel süt ve çikolatayla haşır neşir olurken telefonum çalıyor benim.Açıyorum ve muhtemelen ilkokula giden bir çocuk ; okuldan yeni çıkmış olmalı ; annesini arıyor ; daha doğrusu annesi sandığı beni.Anne ben çıktım ! diyor bana. Gelip beni al diyen ses tonuyla.Yanlış aradın sanırım diyorum.Efendim ! diyor şaşkınlıkla.Aradığın numrayaı birdaha kontor et bakalım ; yanlış aramış olabilirsin diyorum onu utandırmayacak bir ses tonuyla.Ama başaramıyorum ki telefonu yüzüme kapatıyor.. :)

Kapanan telefon yazımı baştan sona tekrar okumamı sağlıyor.Farkediyorum ki hiç yazmadığım türden yüzeysel ; içinde soyutluktan yana tek bir kelimenin olmadığı ; sabah sersemi bir insanın günü nasıl değerlendireceğini düşünürken karaladıkları dökülmüş satırlara.Her zamanki çizginin dışına farketmeden çıkabilmiş olduğumu görüp seviniyorum.Birşeyler değişiyor.

Çocuk birdaha arıyor...

Önce açmayı düşünmüyorum ; yine utanıp kapatmasın diye.Sonra düşünüyorum ; belki çocuk anneisinin numarasını kaydetmemiş ve sadece bir kağıda yazmıştır ; üstelik yanlış yazmış ve annesine mutlaka ulaşması gerekiyor olabilir diyorum.Belki ona yol gösterebilirim diyorum.Telefonu açtığımda bana isminiz ne ? diyor çocuk.İsmim Batuhan diyorum.

Ve o birdaha kapatıyor telefonu yüzüme...

~ 8 Aralık 2009 Salı

Hergece Yürüyüşleri , Televizyon ve Pop




Çıplak şehrin ıslak yapraklarının kokusuyla;dönüyor başım. Rüzgar soğuk olsada hoş,sersemliyorum çaresiz. Havada yaşlanıyor gözünü kırparak. Geliyormuş akşama damlalar. Buyrun gelin;ev sizin;ben şemsiyemi alıp;evden çıkıyorum. ''Hergece yürüyüşleri''me yeniden başlamışken sonbaharın sevinç ağıdı yanımızda taşıyor. Ürpertiyi hissedip sıcak evi düşleyerek mutlu oluyorum...

Evdeyim..

Çatlamış dudaklarımın lezzetine kapılıp dalıyorum bir süredir.Bilinçsiz ısırıklarım canımı yakıyor ve sızıyla farkına varıyorum etrafımın.Etraf alışık olmadığım bir şekilde televizyonun renkli dünyasına aldanmış ; ayakuydurmuş renklere uyuşuyor.O kadar bezmiş bir halde ki iki adım yol gidemez olmuş.Ah etrafı ben toplamazmıyım birgüzel , elini yüzünü düzeltmezmiyim hiç ?

Düzeltmem :)

Belki bir reklam arasında su içmeye kalkar bu etraf ama ; gelir kurulur yine herzamanki yerine.Haftasonu keyf-i işkencesi.Bahsetmişken hatırlıyorumda eskilerden ; eline kalem kağıt alıp televizyonda duyduğu şarkıların sözlerini yazardı annem.Tam bir Sezen Aksu hayranıydı.Sonraları şarkı çıkmasa bile o kağıtlardan okunurdu duyulara.İşte bugün ben ; dudaklarımı yiyerek içine daldığım televizyon dünyasında bir şarkıyla uyandım.Kağıt kalem alasım geldi elime.Alıp tüm sözlerini yazmak ; üzerine püskürtme boyayla sol anahtarı , uğur böceği ve güneş çizilmiş buzdolabıma yapıştırmak istedim.

Sanırım Türk Pop Müziği yeniden uyanışa geçiyor.Ben ve annem gibi ; saf duygularını hala doksanların Türkçe Pop şarkıları ile besliyorsanız ; onları dinlemekten keyif alıyorsanız hala ; bugünlerde gerçekten güzel şarkılar çıkıyor bir bir.Ve ben teşekkür ediyorum düne kadar nefret ettiğim tevizyona ; bana üzerine düşünecek değerli sözler ve müziği hediye ettiği için.O gecelik onu affediyorum ve izin veriyorum kulağıma fısıldamasına.O sabaha kadar açık kalıyor ; bense uykularda.

Resim : http://immortal5.deviantart.com/art/yagmurlu-aksamustu-105891938

~ 5 Aralık 2009 Cumartesi

Olmaz ve Bulmaz




Ne zaman zifiride saatime bakmayı takıntı haline getirsem ; bilirimki içim  yine sıkıntılardadır benim.Anlamlı ve anlamsız , tarifsiz bir boşluk içimdeki.Ağır ağır , hastalıklı bir seyirle birikiyor bedenimde.Bendimi aşan nefesin güvercinleri ; kaçık yine akılları.Açık penceremden onlarda uçunca başbaşayım zifiriyle.Göremiyorum yinede yıldızları.Derin derin soluduğum havayı yine derin derin atıyorum içimden.Herseferinde boşluğuda alıp götürmesini ; beni rahat bırakmasını istiyorum.Ama yinede dinletemiyorum.

Zifiride saatime bakıyorum.Sahip olduğun kocaman bir boşluk ; nasıl olurda seni böylesine doldurabilir diyorum.Nasıl olurda nefretin damlalarıyla ıslatırsın yüreğini.Nasıl kırarsın teker teker ;  nasıl eritirsin ; elinde hayal kırıklarından kesiklerin , neden susarsın ? Susmak iyidir diyor içim.Kendini yiyor için için.

Sonunda yıllardır varolan ama aklıma o an beliren ; ve sanırım baştan sona ilk kez dinlediğim eski bir şarkıyla hissediyorum gözlerimdeki gerçek yaşları.İlk başlarda zorlama gibi geliyor bu ağıt ; zorla ağlattım kendimi diyorum ama sonraları tutamıyorum kendimi.O kadar içten ve katılarak ağlıyorum ki ; şaşkınlık ve rahatlığın birlikteliği beni sarhoş ediyor.Üzüntümün matemini gözyaşlarımla avuturken ; gözyaşlarım şehrin soğuğunda kayboluyor birazdan.

Yerimi yönümü umursamadan önüme çıkan her sokağı , her caddeyi aşmak istiyorum.Gecenin körünü ; saatin geçini umursamadan yürüyorum incecikHavanın serin şarkısını bende üflüyorum ellerime.Her zamanki siyah hırkam üzerimde , eskimiş beyaz çizgileri çeyrek ömrümle dost.

Yeşil bir şişede kırmızı bir sarap istiyor canım ; üzerinde kahveyle birazda elma.Elmayıda , şarabıda bulurum bulmasına ; kahvesiyse muamma.Bu zifirde ne taze çekilmiş kahve satılır artık nede bulunur değirmen.Hal böyle olunca bana kalır bir şişe.Böyledir işte.Bazen yapmak istersinde ; saatlerin olmaz.Bazen zamanın boldur ; yapacağın seni bulmaz.
...

* Olmaz ve Bulmaz ; apartmanın boşluğunda yaşayan 2 güvercine verdiğim isimdir.


~ 28 Kasım 2009 Cumartesi

Ben Olmak Belası



Bugün ben değil dünya ters tarafından uyanmış olmalı.Çünkü diğer günlerden bir farkı yoktu ''ben''im günaydın seramonimim.Açık unutulup sabaha kadar çalışan ve gücünün son damlalarını tüketen müzikçalar'ım'ı inceldiği yerden kopartarak es geçtim.Çalsın dursun kimselere.''Ben''den farkı olmasın.''Ben'' nasıl boş duvarlara konuşuyor gibi hissediyorsam kendimi;oda ''ben''im gibi hissetsin kendini.

En azından onun boşluğu sadece ''ben'' im.''Ben''imse sahip olduğum birçok boşluk var.Kimisi kocaman insanlar olmuşlar,kimisi küçük çocuklar.Bazısı büyümüş ama hala çocuklar.Onlar hiç anlamazlar.Durupta sormazlar hiç neden?Hiç düşünmezler.Hep devam ederler.Umarsızlığın diz boyuyla başlarına vursanda gülerler.Herkes ayrı bir saz;ayrı bir telken,bu sabah uynamak için çok erken.Kısa bir yolculuk herzamankinden.Islak cama sırtımı yaslamış düşünürken ben ...

Birde ben olmak var işte başımın belası ben.
 
Dolambaçlı olmayan yollarımı defalarca yürüyüp duruyorum bir aşağı bir yukarı.Belki sağın solun sıcağındadır belamın parlak taneleri.Belki yağan yağmurdan onlarda ıslanmış ve üşümüşlerdir içimde;ama nafile.Ne kadar yürüsemde bulamıyorum ben hatamı.Belkide insanlara fazla inanıyorum,fazla güveniyorum gereksiz yere.Belkide onlar güdülerime çizdiğin resimlerinden daha çirkinler.Belkide daha kurnaz,bencil ve düşüncesizler.Ama ben olmak belası işte,yakıştıramıyorum yüzlerine.Çünkü ben sanıyorum. Zannediyorum!

Hey insanlar !
Sayenizde ben belkilerde yaşıyorum.

Ben insanlara defalarca söylüyorum,ama kulak bu;dikiş tutmuyor ki zorla dikeyim. İstemezmiyim  bende hapsolsun sözlerim.Hem ne siz duvar olursunuz ; nede ben sinirlenirim.Ama ben olmak belası işte başımdaki.Ben ne sizin kulaklarınıza iğne iplik sokacak kadar gaddarım;nede sözlerimin dinlenilmesini zorla sağlayacak kadar bencilim.

Sanırım ben başımın belası ; bol anlayışlı ve iyi biriyim.
Evet öyleyim.




~ 12 Kasım 2009 Perşembe

* * *

Bu blog BloggerV.com üyesidir.