Zaman Arabası

~ 2 Kasım 2009 Pazartesi


Çok değil ; sadece dört hafta oluyor bahçelievler'le beşevler arasına sıkışmış küçük evime yerleşeli.Sanılanın aksine etraf derli toplu ; bir gurur abidesi anneme.En sevdiğim kitaplarım ve gitarlarım çevreliyor etrafımı.O gece mavisi yokmu içlerinde ; yeni olduğundan olsa gerek ; nasılda yanıyor ellerim ona dokunmak için.İlk zamanlar içime sinmemiş olsada , alışıyorum rengini dahi bilmediğim duvarlarıma.Kendimi paylaştıkça , yaşadıkça , soludukça benimsiyorum bu evi.Sahip olduğum tek plak '' Jeff Buckley - Grace '' yanımda bana bakıyor , yazdıklarımı okuyor.Yağan yağmuru seyretmek için camın kenarına geliyorum ve kırmızı suratlı , beyaz saçlı , yaşlıca bir amca , karşı dairenin 1. katındaki balkonunda tüttürüyor sigarasını.

Her sabah karşılaşıyorum bu amcayla.Eksik etmiyorum selamımı.Ne kadar içten gözüküyorum bilmiyorum ama saygıda kusur etmemenin ötesinde içimde var bir çekince.Çünkü biliyor.Bu caddede kim nerede oturur , tini mini hanım ne iş yapar , bu küçük kız hangi okula gider , falanca bey'in arabası hangisidir.. Herşeyi biliyor.Bu yüzden ben ona '' Caddenin Gözü '' diyorum.Acaba hakkımda neler biliyor merak ediyorum.Babamın mesleğini , aslen nereli olduğumu , nerden geldiğimi söyleyerek bir iki ipucu veriyorum onca yıllık bilmecemden.Varsın gerisini kendi birleştirsin yapbozumun.Laf durmak bilmezken bu ipucu oyununda ağzından kaçırıyor şimdilerdeki sevgisini.Kimbilir belkide o yüzden dışarıda duruyor bu soğukta kırmızı suratlı amca.Eski klasiklerimizden Anadol arabası için.

İçimdeki çekinceden olsa gerek soramıyorum o Anadolu neden bu kadar çok sevdiğini.Sürmeye bile kıyamıyor çünkü.Tahminim öyle ki yıllardır yatıyor bu kız apartman garajında.O; 1.kattaki evinin balkonundan sigarasını tüttürürken , ben yağmurdan aldığım gözlerimi onun titreyen ellerine ; aklımı ise o titrek ellerin biricik sevdalısı Anadol'a veriyorum.Nasıl bir aşk'a tutulduğunu yaşlı gözlerine gizliden bakarak anlamaya çalışıyorum.İhtiyacım olan empati çekirdeklerini çıtlıyorum.

Ve işte ; toy bir devlet memuruyum 70'lerde.Ve az sayıda varolan televizyonlarda bir reklam dolaşıyor şimdilerde.O hatlar , ince detaylar , göz kırpan farlar , benzersiz çizgiler ve bizden bir isim iki kapılı süper lüks spor arabanın üzerinde '' Anadol ''.Devlet dairelerinden eski kahvelere , mahalle mahalle yayılıyor.Ankara , İstanbul , İzmir ve diğerleri ; sanki el ele vermiş kulaktan kulağa oynuyorlar '' Anadol ''. Tam yirmialtıbinsekizyüz liraymış fiyatıda.Bu çelimsiz memura bakmak kalıyor sadece.Sadece hayal edebiliyorum uzun yıllar boyu.Yollarda tek tük gördüğüm , televizyonda izlediğim kadarıyla.Yıllar geçiyor onsuz , onun sonu geliyor bensiz.Ben emekli ; oluyorum işsiz...

Saçlarım ak artık.Çocuklarım büyüdü ; torunlarım kucağımda , birinin eli kulağında.Ve o.. ; duruyor artık yanımda.Yıllar süren hasretim , içimde kalan uktem , gençlik hayallerim.Belki teyzenizi ; sevgili eşimi gençliğimde gezdiremedim ama ; arkasından bakmakla yetindiğimiz gençlik hayalimiz bir şekilde kapımızda şimdi.Hala o zamanların ateşini , şehvetini anımsatıyor bizlere.Ömrün son demlerinde bize toy günlerimizi anımsatan bir o var şimdi.İşte bu yüzden..

İşte bu yüzden..

Çıktığım yolculuktan geri dönyorum.Ben oluyorum tekrar.Ve gözlerim yine kayıyor kırmızı suratlı bu adama.Gençliğinde sahip olamadığı o gençliğe nasılda sarılıyor şimdi sıkı sıkı.İmrenerek bakıyorum titrek ellerine.Ertesi sabah her zamankinden daha içten bir selam vereceğimi bilerek , belkide kırmızı suratını gördüğümde gülümseyerek..Sahip olmak istediklerime sahip oluşumun değerini anlayarak iniyorum beni 70lere götüren Zaman Arabasından.Küçük evimin salonuna gelip yazmaya başlıyorum..

İşte bu yüzden..



* * *

Bu blog BloggerV.com üyesidir.