Kayaların Üstünden



‘’Üniversitede öğretmen gelir , dersi anlatır ; ve gider…’’

Bu cümleye lise yıllarımda çok fazla karşılaşmıştım.Bu ; aslında üniversitenin ne kadar ciddi ve önemli bir süreç olduğunu bilinç altına yerleştirmek adına kurulan öğretmen cümlesiydi.Öte yandan biz öğrencilerin zihninde resim olan bir özgürlük bahçesiydi üniversiteler.Sanki kayıt olmadan önce sözleşme imzalayacağız sanıyorduk…

1.Yoklama yok …
2. Çan eğrisi zorunluluğu..
3.İstediğimiz kadar make-up hakkı..


Böyle birşeye inandık körü körüne.

Oysa internet vardı , öğrencilere ulaşabilirdik , neyin ne olduğunu keşife gerek kalmadan öğrenebilirdik.Ama bizler ; içgüdüsel olarak inandık yine inanmak istediğimize.Ve gördükki özgürlüğün bahçesi olan yer üniversite değil ; üniversitenin olduğu şehirdi.Bunu farkedene kadar geçen başdöndürücü süreç ve göz boyayan özgürlük saatlerinin etkisi yavaş yavaş geçerken uyandım.

Hayatımın en kötü dönemini geçiriyordum!
Buna depresyon denebilirdi belki.Kimseyi görecek halim yoktu.Konuşmak zordu.Yıllar boyunca aileme karşı kavgasını verdiğim,savaştığım ve inandığım yolun başına gelmeden kaybetmiştim.Ve kaybetmesi gereken son kişiydim.Nedenleri sorgulayacak halim yoktu.Kendime güvenmiştim.

Yeteneğimi görmek ve keşfetmek için Fazıl Say olmak gerekmiyordu.
Hiçbir müzikal ensturman ve teori dersi almamama rağmen ; elime alıpta çalamadığım müzik enstrumanı olmamıştı.Son olarak elime geçen balık’ın çellosunuda ‘’ elini şuraya koy bakalım , sonrada şuraya ; aaaa ver bakayım onu ‘’ deyip çözdükten sonra ; bundan sonra olacağınıda düşünmüyorum.

Ama olmamıştı.Kazanamamıştım hayallerimi..
Baba’ya karşı verilen garantinin gerçekleşmemesi ; bunun üzüntüsü vs derken bir kapı açık duruyordu ışığı belirsiz. Kıbrıs.

Karar mekanizmamı yitirmiştim.Eğer bir şeye tutunamazsam içinde bulunduğum ruh halinden nasıl çıkabileceğimi bilmiyordum.Herşey ortadaydı.Hayatımın geri kalanı için kumar oynuyor gibiydim.Fazla düşünmedim.Tamam dedim.Herkesden uzaklaşmak ; kimsenin beni tanımadığı ; kimseyi umursamayacağım ve yeniden yaratılacağım bir yerdi istediğim.Ve o an için aradığım yerdi karşımdaki.

Zamanla anladım ki o an ; o an içindi !

Babam taksiye binip havaalanına gittiğinde ; amerikan filmlerindeki gibi radyodan rock’n roll çalmadı.Biralar , kızlar , güneş , deniz … Tek tek sorarsanız evet hepsi vardı ; ama birlikte değildi.Bu bir film değildi.Bu gerçekti.Deniz hariç gerisi zaten umrumda değildi.Ama yeşil mercedes uzaklaştığında dank eden şey ...

İşte oğlum yalnızssın! Son derece arabeskti!


..devamı gelir belki

~ 29 Ocak 2009 Perşembe

Hindistan Cevizini tanımak ..


Tropik adaların insana daima sıcak gelen bir yanı var.

İklimi ..
Palmiyeleri ..
Denizin azur mavisi .. .
Sahilin altın kumu ...
Meyveleri ...
İlginç evleri ...




Bundan çok önce ; yaşadığım trajikomik bir deniz kazasından sizlere bahsetmiştim.Tekneyi devirmiş ve oltalarımızı dalgalara yem etmiştik.Biz oltaları ararken ; dalgaların bıraktığı beyaz köpüklerin arasında yüzen hindistan cevizleri vardı.Sonra onları tek tek toplamıştık.Dün gece uyumaya çalışırken o günün kareleri tek tek aklımdan geçti.O günü tekrar yaşadım ve hindistan cevizlerini düşündüm.

Onların hikayesini merak ettim.
Deniz açıklarında ve kenarındaki yüzlerce hindistan cevizi.Sabahın ışıkları gözüme vurduğunda, uyuyabilmiş olduğumu farkettim . Rüya görmemiştim ama;güne merhaba derken aklımda hala hindistan cevizleri vardı.Orada ne işleri vardı?

Hindistan cevizleriyle dolu olan kafamı buz gibi suyun altına soktum . İki saatlik uykumdan uyanmamın tek yolu buydu .Quiz için ezberlemeye çalışdığım karışık metinlerden hangisi aklımda kalmıştı bilmiyorum ama sağdan soldan '' ( dağınık bir insanım ben ) '' topladığım kıyafetleri üzerime geçirip,notlarımı alıp yola koyuldum. 8:30 da dersim,10:30 da quizim;ve ağzımda naneli saman tadı vardı.

Diş macunumdan nefret ediyorum ! Dişimi gece fırçalamaktanda ! ; ama insanlık adına mecburdum ... Zaten aynı kazağı 1 hafta giyer olmuşken ; bir taraftan kendime çeki düzen vermem gerektiğinin ; dağılan dış görünümümü diğer yandan toparlamam gerektiğinin farkındaydım. Aksi takdirde hakkımda ''şarapçı'' , ''gececi'' dedikoduları çıkabilirdi.Ama hayır , ben masum ve uyku sorunu olan umursamazın tekiydim sadece !

Diş macunu etkisinden kurtulmak için markete girdiğimde bir gerçeğin farkına vardım. Cüzdanım ! Odada unutmuştum ve sadece 50 kuruş'um vardı.Çikolata reyonuna geçtiğimde aklım karşıma yansıyordu işte. Zihnimde hindistan cevizlerinin esrarengiz hikayesi , karşımda bir dizi Coco-Star topluluğu.Hani olurya çocukluğunuzda nefret ettiğiniz yemekleri gün gelir bayıla bayıla yeriz ; işte öyle bir aşk doğmak üzereydi. İlk flirt anının heyecanını atlatıp ona dokundum.Farklı bir Türk Filmi başlamıştı artık .. Onu yemem için 50 kuruş istiyor , sıkı pazarlık işlemiyor , kendini Şehrazat sanıyordu ufak çikolatam.. Ona doğru uzanan başka bir eli görünce , kıskançlığıma yenilip Coco'nun koluna girdim ; 50 kuruşu ödedim..

Artık sıra ondaydı. Göster hünerlerini tatlı yaratık !
Tıpkı reklam filmi çeker gibi , yavaş yavaş paketini açtım , tadına baktım.Hindistan cevizinden her koşulda nefret ettiğimi düşünürken , bir tabumu daha yıkıyor ; lezzetin sıcak zirvesinde , hülyalarda dolaşıyordum. Denizdeki hindistan cevizlerini unutmuş , elimdekiyle son derece mutluydum..

İşte böyle bir mutluluk hikayesiydi bugünkü..
Ben ve coco-star'ın beşli paketi ; dvd izleyeceğiz şimdi..

Ve ben , ona söz veriyorum !
Ne bulursan onu ye ; lezzete değil miktara bak gibi felsefelerin benimsendiği üniversite günlerinde ; bugüne kadar önyargıyla yaklaştığım hindistan cevizli bütün tadları deneyeceğim...

Sahi Batuhan;denizdeki hindistan cevizlerine ne oldu ?
....
aşk işte böyle bir şey... =)

~ 23 Ocak 2009 Cuma

* * *

Bu blog BloggerV.com üyesidir.